28 Şubat 2019 Perşembe

Yaşamaya değer olan şey


Herkesin hayatında bir amaç vardır. Herkes şu cümledeki boşluğu doldurabilir:”….. için yaşıyorum”. Peki gerçekten uğruna hayatımızı verdiğimiz şeyler yaşanılmaya değer midir? Daha önemlisi yaşamaya değer olan şey nedir?

Bir şeyin amacını konuşmak için önce onun ne olduğunu anlamak gerekir. Örneğin bir şeyin soğutmak için var olduğunu bilmek için önce onun buzdolabı olduğunu bilmek gerekir. Dolaysıyla insanın amacını sorgulamak için de önce insanın ne olduğuna bakmak gerekir.

Sadece var olmasının bile inanılmaz olasılıklara bağlı olduğu ve içinde yüz milyarlarca galaksinin barındığı evrenimizde samanyolu galaksisinin içindeyiz. Samanyolu galaksisinin 100 milyarlarca yıldızından biri olan güneşin yörüngesinde bulunan orta büyüklükte bir gezegende yaşıyoruz. Aynı gezegeni paylaştığımız canlı türüne nazaran çocukluğu oldukça korumasız ve uzun süren bir türüz. Gözlemlediğimiz kadarıyla bu evrendeki basit hammaddelerin oluşturduğu ancak oldukça kompleks bir biyolojik yapımız var. Ancak neticede doğada gördüğümüz şeylerin değişime uğramasından farklı değiliz. Nasıl çok da değer vermediğimiz cam topraktan yapılıyorsa biz de topraktan yapılıyoruz. Sonlu bir ömre sahibiz, çok yaşayan 100 sene yaşıyor. Öyle ki 100 yıl yaşayan bile evrenin şu ana kadar var olduğu zamanın(13.7 milyar yıl) 100 milyonda birini bile görmüş sayılmaz. Ancak bu kısa ömürlü, koskoca evrende bir nokta kadar bile boyutu olmayan bizlerin içinde inanılmaz bir arayış var. İnsan neden var olduğunu, bu evrende gözlemlediğimiz sayısız şeyin niçin varolduğunu ve kendisine öldükten sonra ne olacağını inanılmaz şekilde merak eder. Bu soru en vurdumduymaz insanın bile içini kemirir. Bu anlam arayışı belki de bize en içkin olan şeydir. İnsan bu arayışı gördüğü ve sevdiği bazı şeylerle en azından kontrol altına almaya çalışır. Kimi çocuğu için yaşadığını söyler kimi para için kimi de başka biri için. Ancak bunların hiçbiri anlam arayışımıza bir cevap olamaz. Tıpkı sıcak sıya atılan buz parçası gibi bu basit cevaplar arayışın büyüklüğü karşısında erir ancak aynı zamanda buz gibi suyu da soğutur yani hakikatin ateşinden uzaklaştırır ve insanın sonlu basit hedeflerin oluşturduğu yalanlara az da olsa alıştırır. Oysaki bize en içkin olan arayışı, bu anlayışı, evreni ve gördüğümüz her şeyi verenden bağımsız düşünerek verilen hiçbir cevap sonuç vermez. İnsanın kalbinden yükselen çığlıkları susturmaz. Tanrıyı görmezden gelerek düşünülen bir dünya düşünülebilecek en kötü dünyadır: amaçsız, anlamsız, boş bir toprak yığınından ibarettir insan. Işığı ve ısısı olmayan ateş ne kadar anlamlıysa bu tarz bir hayat da o kadar anlamlıdır. Kuran’da Allah şöyle anlatır kendinden yüz çeviren insanı: “onlar Allah’ı unuttular, Allah da onlara kendilerini unutturdu!”. İnsan böylece kendine yani bitmek tükenmek bilmeyen anlam arzusuna bile yabancılaşır.

Fakat Tanrı’nın yani benliğimize döndüğümüzde en küçük detayına kadar tasarlamış, evreni de üzerimize muhteşem şekilde bina etmiş varlık bize aradığımız cevapları verir. Suya ihtiyaç duyan insane su veren, giysiye ihtiyaç duyan insana giysi veren Tanrının en büyük ihtiyacımızı cevapsız bırakması düşünülemez.”İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?”.

Hayatın amacı olabilecek Tanrıdan başka hiçbir şey düşünülemez. Biz öleceğiz, bizden sonrakiler de ve bu evren de. Her şey nasıl var olmaya başladıysa aynı şekilde Her şey yok olacak ve geriye yalnızca Tanrı kalacak. Zihnimizdeki sonsuz anlam ve amaç arayışını sonlu şeylerde aramak saçma olurdu değil mi? Yaratan ve yaşatan neyse, yaşamaya değer olan da O’dur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder