Hakimiyet meselesi Kuranla hükmetmenin zorunlu olduğunu
ortaya koyan meseledir. Aslında çok büyük bir şey iddia ediyorum: Kuranı kerime
göre; Kuranın yasalarını değiştiren, Kuranın yasakladığını serbest bırakan ve
hayatın herhangi bir alanında olduğu gibi politikada da Allahın koyduğu yasalar
bütünü olan dini yani Kuranı hakem kabul etmeyen, Allahın yetkisini
sınırlandırıp dinin yani Allahın karışamayacağı alanlar olduğu iddia eden herkes
islam sınırlarının dışına çıkmıştır. (Bu meselelerin kuranı kerime göre neden
insanı dinden çıkardığını anlamak için şu makaleyi okuyabilirsiniz: https://rationaldescription.blogspot.com/2018/04/allahn-indirdigiyle-hukmetmek-meselesi.html
İnsanların Kuranın bu kadar açık ortaya koyduğu
üzerinde şüphe bile olmayan defalarca tekrarlanmış ve detaylı bir şekilde Kuranda
açıklanmış bir meselede nasıl olur da bu kadar çok bilgisiz ve kararsız
kaldığını anlamak mümkün değil.
Bu mesele neden önemlidir
Öncelikle islamın en önemli mesele yani Allahın en çok
önem verdiği mesele Tevhiddir. Tevhid insanların yalnızca Allaha kulluk etmesi
ve onun dışında ilahlar edinmemesidir. Allahtan başka ilah edinen kişiler
müşrik olarak isimlendirilir. Ne yazık ki şirk kelimesi insanlar arasında Allah’ın
kullandığı anlamda çok bilinmez. İnsanlar arasında şirk putların önünde eğilmek
ve onların yaratıcı olduğuna inanmak olarak algılanır. Ancak Kuranda şirkin
tanımı çok daha geniştir. Öyle ki mekkeli müşrikler de Allaha inanıyor ve onun
yaratıcı olduğunu Kabul ediyorlardı: Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi
ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah”
diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar
Ancak onlar bunlara ek olarak Allahın altında bulunan
bazı şeylerin de kendilerine yardım edebilecekleri, onların Allah yanında
yetkisi olduğunu düşünüyorlardı. Yalnız Allahın yetki sahibi olduğu bir anlayış
onlara çok ilginç geldi: İnkarcılar:
'Bu, pek yalancı bir sihirbazdır; tanrıları tek bir tanrı mı yaptı? Doğrusu bu
tuhaf bir şeydir' demişlerdi.
Dolayısıyla
tıpkı mekke döneminde olduğu gibi Tevhid bugün de bilinmiyor. Tevhidin bilinmediği
ortamdaysa dinin diğer meselelerinin hiçbir önemi kalmaz çünkü tevhid insanın
yaratılış gayesi(zariyat 56) ve şirk allahın tek affetmeyeceği günahtır(nisa
48). Dinin en temel meselesinin eksik bilindiği bir dönemde insanlara bunu
anlatmak da Kuranın açık bir emridir. Eksik bilinen veya bilinmeyen
meselelerden biri de Allahın indirdiği kitap ile hükmetmenin zorunluluğu, Allahın
kanununa zıt kanunlar koyanların inkar edilmesinin zorunluluğu, Kuranın herhangi
bir meselede hakem olamayacağını söylemenin açık seçik şirk olduğudur. Kuranı
kerimde bu meseleler onlarca ayette ortaya konmuştur.
Toplumun hükmü meselesi
Tevhidi
bilmeyen, farkında olarak ya da olmayarak açık seçik şirkleri işleyen bir
topluma müslüman toplum denemez. Nitekim Kuran hükümlerinin geçmediği yere
Allah cahiliye demiştir (5.50). Toplumda şirkin yaygın olması o toplumda
müslümanlar olmadığı anlamına gelmez ancak toplumun çoğunluğundaki şirk tevhidin
anlatılmasını çok daha önemli kılar.
Farkında olmadan işlenen büyük bir şirk
Birçok insan dinin devlet işlerinden ayrılması
gerektiğini söyler. Ancak Allaha göre din devletin bazı işlerine müdahil
olmalıdır. Kuranı kerimde birçok ceza ve yasa vardır ve Allah bunlara
uyulmasını emretmiştir. Bu yasalarla hükmetmeyenleri Allah kafir zalim ve fasık
olarak isimlendirmiştir(5.44-47). Şimdi sorulması gereken soru şudur: Göklerin
yerin ve ikisi arasındaki her şeyin efendisi olan Allah’ın bir emri gökler ve
yer arasındaki bir meselede hükümsüz bırakılır? Allahın mutlak efendi(rab) olmadığı
bir yer mi vardır? Veya Allahın şu meselede söylediği şeyleri kale almıyoruz
nasıl denebilir?
Dünya üzerinde mana olarak:“Allah zinaya 100 sopa cezası uygun görmüş olabilir ama biz
kanunlarımızı belirlerken onun dediğine göre belirlemiyoruz, biz herkese uygun
olduğunu düşündüğümüz yeni bir kanun yaptık ve zinayı suç olmaktan çıkardık”
diyen kişinin şirkinden nasıl şüphe edilebilir.
Ne yazık ki
bu şirki Laiklik adı altında bize senelerce kafamıza kazıdılar. Allah devlete
karışamaz dediler. Bu arada laikliğin de bir sürü türü var ve bazı türleri
islama uygun da olabilir ancak Fransız tarzı laikliğin uygun olmadığı ve açık
bir şirk olduğu oldukça açıktır.
Bu şirkin bir benzer türü de: “Biz insanlarla oturduk konuştuk ve çoğunluğun dediğini Allahın dediğine
zıt şekilde de olsa yasa yaptık” diyenlerindir. Halbuki çoğunluğun Allah
karşısında hiçbir değeri yoktur. Çoğunluk ne hakla Allahın hüküm verdiği bir konuda
zıt hüküm verebilir. İşte bu da çoğunluğu ilahlaştırarak şirke düşmektir. Bu da
birçok demokrasinin düştüğü şirktir.
Bu tarz insanlar açıkça ilahlık iddia etmiş ve Allahın
olan yetkiyi aldıklarını iddia etmiştir. Kuranı kerimde bu tarz varlıklar Tağut
olarak isimlendirilir. Kabaca Allahın hüküm verdiği bir konuda hüküm istenen
şey olarak alabiliriz tağut kelimesini. Nisa suresi 60.-65. Ayetlere göre tağutun
hükmüne giden de dinden çıkar. Ayrıca Tağutu inkar etmek de İslamın bir
parçasıdır(bakara 256, nahl 36).
Kuran bizi yalnız Allahı ilah olarak tanımlamaya ve
ona hiçbir şeyi ortak koşmamaya çağırıyor.